SINAV

Sınavlar hiçbir zaman bitmeyecek gibi görünüyor. İnsanlar sadece sınavlara ömür boyunca hazır olmak zorunda olduklarını kabullenecek. Bu hayatın her alanında böyle. İşyerinde patronundan ne kadar azar yese de her şeye eyvallah eden adam, sırf akademisyen diye her şeyi her istediğinde yapabileceği hocaları olan öğrenci, para kazanmak için ne kadar kıl da olsa sabırla ürünlerini pazarlamaya çalışan dükkan sahibi veya çalışan kişi, evlatları ne kadar kötü işler yapsa da bağrına basmak zorunda olan anne ve babalar, sıcağın bağrında en çekilmez işlerle evini geçindirmeye çalışan usta ve daha sayamadığım nice insan büyük bir sınavın içinde.

Ekonomik şartları da göz önünde bulundurursak orta ve düşük gelirli aileler için hayat iyice zorlaşmaya başladı. ‘’BIKTIK!’’ adlı yazımda bahsettiğimden daha zor günlere gidiyoruz gün geçtikçe. Ve işin garip tarafı, bu durumu kabul edenlerle bir şeyleri düzeltmeye çalışanların oranı neredeyse yarı yarıya. Röportajlar ve anketler bu durumun en büyük kanıtı.

Her geçen gün kendime şu soruyu soruyorum: ‘’Uyanmak için daha fazla neyin olması gerekiyor?’’ Her ne kadar elimden geldiğince bazı şeyleri görmezden gelmeye çalışsam da (akıl sağlığımı kaybetmemek için) artık görmezden gelmeyi, gamsız olmayı kaldıramıyorum. Bu ülkede dağ gibi büyüyen yolsuzluklar varken, adalet sadece binalara isimken, insanlar açlık içindeyken duyduğum ve insanın sinirlerini en çok bozan cümle filanca araştırma önergesi ‘’malum partilerin oylarıyla reddetildi’’. İnsanlar canından vazgeçiyor artık. Yaşamaya değer görmüyorlar. Artık ülkenin genel yapısında üç şık var: yaşam şartlarına dayanamayıp intihar etmek, kötü yaşam şartlarında yaşamına devam etmek ve yolsuzluk yapmak.

Daha geçen gün bu skandallara yenileri eklendi. Katar’lı gençlerin ülkemizde sınavsız bir şekilde Tıp, Eczacılık ve Diş Hekimliği okuyabileceğine dair protokol imzalandı. Sonrasında yapılan açıklamada her ne kadar sadece askeri personeli ilgilendiren bir protokol olduğunu söyleseler bu mesele de Suriyelilere tanın imtiyazlara evrilecek gibi duruyor. Bu gerçekten yenilir yutulur cinsten bir şey değil. Benim öğrenci kardeşim yıllarca dirsek çürütecek sonrasında ikinci sınıf vatandaş durumuna düşecek. İnanması çok güç ama bunlar gerçek. Bitti mi? Bitmedi. Sınavdan sonra anlaşıldı ki sınav sorularından birisinin YouTube’da bir videonun altına yorum olarak kaçıncı soruda sorulacağına dair bir yorum yapılmış, sınavdan önce. Bu da geçmişte olduğu gibi sınav sorularının çalındığına dair iddiaları güçlendirdi. İnsanlardan o kadar sinmiş ki birkaç kuruluş haricinde kimse bu meselelerin üstüne gitmiyor. Bu kadar da olunmaz denilen her şey bu ülkede gerçekleşti.

Tüm bu olanları gördükten sonra kaliteli insanlar bu ülkede kalmak istemiyorlar. Bence sonuna kadar da haklılar. Çünkü kaliteli insanların tek isteği adalet, eğitim, gibi temel hakların etik ve erdem kurallarına layık olduğu bir şekilde uygulanması.

Bazı insanların sınavı daha doğar doğmaz başlıyor. Yaşadıkları mahalleden itibaren yoksulluk bedenlerine yapışıyor. Biraz daha büyüdüklerinde aileleri okula gönderiyorlar. Gittikleri okulların çoğunluğunda son derece kalitesiz bir eğitim alıyorlar. Eğitimin kalitesizliğinin seviyesini görmek için ‘’Uluslararası Pisa Testleri’nde’’ ülkemizin durumunu inceleyebilirsiniz. Eğitimin kalitesizliği yetmezmiş gibi bir de eğitim verenlerin kalitesizliği ve çekilmezliği ekleniyor eğitilmeyi hak eden bedenlerin ruhlarına. Zor zahmet liseyi bitirmeye çalışan kişiler üniversite sınavına girmeden önce bir de protokol şokuyla karşılaşıyor. Durum böyle olunca öğrencilerde ne moral kalıyor ne de motivasyon. Üniversite demişken, ülkenin her yeri üniversite kaynıyor fakat gelişmişlik düzeyi yine yerlerde.çoğu ilde apartmandan bozma üniversite var ama bilin bakalım ne yok? Tabii ki de eğitim. Bitti mi? Elbette bitmedi. Üniversiteyi kazandı diyelim bizim gencimiz, KYK bursuna başvurduğu anda başvuru ekranında karşılaştığı kriterler zaten başlı başına saçmalık. Başvuru sonuçlandığında ise yandaş değilseniz veya fabrikatör babanız yoksa burs çıkma olasılığı düşük. Hepsini aşıp üniversiteye gittiğinizde ise eğer parmakla gösterilen birkaç üniversiteye gidemediyseniz (bazı durumlar bu üniversiteler için de geçerli) karşılaşacağınız durum ise şöyle; lise eğitimi veremeyecek ama bir şekilde profesör unvanı almış insanların çekilmez tavırları, zaten zor durumda olan öğrencilere kendi yazdıkları pahalı kitaplarla ders veren ve sadece o kitabın içeriğinden sorumlu tutup sınava sokması öğrencileri, sırf biraz daha para kazanmak için bilerek dersten bırakıp yaz okuluna sürükleyen hocalar, aptalca egolarıyla insanı okuldan, eğitimden soğutan hocalar, özellikle pandemi döneminde kafasına göre ders saatlerini değiştiren hocalar (bkz * gençler öğlenki dersi akşam saat 9’a alıyorum şuan bir işim çıktı veya toplantım var (güya), -hocam ben o saatte müsait değilim, diğer arkadaşlardan da müsait olmayanlar var –izleyemeyenler ders kayıtlarını izlesin –e o zaman nasıl soru sorup aklımıza takılanları sorabiliriz hocam? -!?&%!). Okuldan sıkılıp biraz internette takılıp kafa dağıtayım deseniz bile internet gerçek anlamda vasat Türkiye’de. Hem düşük hızda (TR genel ortalama 28 Mbps, EU’da son sırada, Dünya’da 100. sırada) (kaynak: kronos34.com) hem de pahalı.

Yani anlayacağınız sınav sürekli devam ediyor.

Okulu güç bela bitirip mezun olduğunuzda ise daha hard core durumlar sizi bekliyor. Mezun olur olmaz dağ gibi bir KYK borcuyla karşı karşıya bir hayat sizi bekliyor olacak. Hadi bir iş bulurum borcumu öderim dediğinizde (ki komik bir düşünce bu) iş bulmak belası çıkıyor karşınıza. Siz bunları yaşarken aptalın birinin çıkıp da ‘’gençler iş beğenmiyor’’ demesi de içler acısı zaten. Sen ömrünü okullara veren bir insanı kereste fabrikasında iş var diyerek iş bulamıyorum demesini eleştirirsen tabii ki de biz bir arpa boyu yol gidemeyiz. İş bulma meselesindeki bir diğer saçmalık ise particilik. İş başvurusunda bulunan bir kişiye hangi partiyi tutuyorsun demek kadar saçma ne olabilir? İstihdam bile particilik esaslarına göre sağlanıyor. Yandaş değilsen sana burada iş yok dercesine.

Kaliteli insanlar da bu durumlar karşısında yabancı ülkelere giderek iş bulmaya çalışıyorlar. Kısaca bir örnek vermek gerekirse 2 yılda 3.000 doktorumuz Almanya’ya göçmüş. Sadece bu yılın ilk 5 ayında bile yurtdışına giden doktor sayısı 400. (kaynak: Prof. Dr. Güner Sönmez)

Arkadaşlar inanın yazarken bile içim sıkıldı. Gerisini siz düşünün. Tüm bu zorlu Türkiye şartlarına rağmen hayatını güzel bir düzene oturtmayı başarana bir madalya vermek gerekiyor tebrik mahiyetinde.

Durumlar böyle olacak sonra çıkıp televizyonlara bağıracaksın ‘’Avrupa bizi kıskanıyor!’’ diye. Avrupa seni neden kıskansın? Avrupa eğitimsizliğini mi kıskansın, işsizliğini mi kıskansın, yolsuzluğunu mu kıskansın, liyakatsızlığını mı kıskansın? Avrupa  senin neyini kıskansın?



 


 

 

 

 

  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Direnç ve Mecburiyetler: İçsel Mücadelenin Gölgesinde

Dokuma Vicdan - ŞİİR

BİLİNMEYEN CENNET: TURNALI