BİR DELİNİN NOTLARI SERİSİ - 2018
Uzun yıllardır arşivimde olan, en yakınlarım haricinde kimsenin haberi dahi olmayan eski bir yazı serimi sizlerle paylaşmanın zamanı geldi! Başlıkların yanındaki tarihler %100 gerçek olup herhangi bir sahtelik içermemektedir.
BİR DELİNİN NOTLARI — 02.04.2018 Pazartesi 14:20
Değerin değeri kalmamıştı. Candan öte olan duygular yerini feshetmişti. Sadece
zevkler tartışılıyor, karakter uzaklaşıyordu. Böyle bir zamanda benliği
kaybetmek en yüksek olasılıktı. Nitekim de öyle oldu. Yürekten gelen kör ateş
vücuda yayılmıştı. Çare ile çaresizlik arasında giden incecik ruhum sıkıldıkça
can suyumdan mahrum bırakmıştı beni. Ömür dedim, dişimi sıktım. Ancak bu ömrün
fragmanı mıydı? Yoksa bu karamsarlık bana verilen kader miydi? Düşüncelerimi en
yakınıma bile anlatamıyorken neden umut yolunda mücadeleye kalkışmalıydım?
Ruhun inceliği miydi içimdeki ateşli körükleyen, yoksa yediğim darbeler miydi?
Bu sorulara cevap bulabilmek için günlerimi hatta haftalarımı feda ettim.
Öznellik, herkesleşmek kadar olumsuzluktu bazen. Ama benim için öznellik hayatın
amacına ulaşmak için önde gelen bir unsurdu. Öfke vardı önünde, gözden düşen
sıcak su parçası,hayatı bulanık yapmaya yetiyordu. Hem içime işleniyor, hem de
psikolojimi sarsıyordu. Bazıları buna kafayı yemek der, ben ise içimde sıkışan
ruhu çıkarmak diyorum. Bu sadece benim yaptığım bir tanım. Diğerleri tarafından
adeta bir canavar gibi gözüktüğümü biliyorum. Her fayda geri dönerken benden
bir şey götürüyorken, hala umudun varlığından söz etmek derini anlayan
insanlara zulümdü. Anlatmak, anlaşılmak hayatı sorgulatıyor, içimdeki o her
nasıl düşünülürse düşünülsün garip duyguyu ortaya çıkarıp bedenime zarar
veriyordu. Kan olarak ortaya çıkıyor, sonrasında gözyaşına dönüşüp akıyordu.
Akan şey can suyumdu. Ömrümden götürüyordu. Anlatsam ‘’manyak’’ diyecekleri
şeyi en derinden yaşıyordum. Bana vaat edilen sefanın yanındaki cefa mıydı bu
gördüklerim? Ya da gözlerimi bir türlü açamadığım bir kabus muydu? Her şey
zamanla değişiyor. Hakikat zamanın cilvesinde göz kırparmışçasına meydana
çıkıyordu. Çaba göstermenin yorgunluk getireceğini hiçbir zaman kabul edemem.
Çünkü bu hayatın acımasız yönlerinden sadece birisiydi. Kabuslarımı güneşli
günlerin sonunda gördüğüme şahit oluyordum. Oysa derinlerimden gelen negatiflik
bunun habercisi miydi? Bir nasibin kalmadığı geceler şafaklarda ümidin ışığını
saçıyor olmalıydı. Bu yüzden miydi ileriyi görme isteği? İşte bu yüzden
vazgeçemiyordum. Hep doğrunun peşinden edebimle yol alacağıma inanıyorum. İşte
bu yüzdendir öfkemi bastıran umudun gücü. İmkansızlığın arkasına saklanmak
korkakların işidir. Ben bunu yapamam!
BİR
DELİNİN NOTLARI 2 — 03.04.2018 Salı 09.20
Aklımın derinliklerine ulaşan derin hissiyat yapılan her türlü hareketin
habercisi olarak karşıma çıkıyordu. Hayatın acımasız yönleri bugünlerde daha
sık karşıma çıkar oldu. Bu derin hissiyat ve sebebi olmayan yoğunluk ferdimin
en zor zamanlarında ortaya çıkıyordu. Sorgulamam gereken şeyleri duygularım
etkisiyle yarım kalıyor, beni duraklatıyordu. Düşünürken beynime kan sıçratan
konular yerini bir garip sakinliğe bırakıyordu. Sakinliğimin iyi bir şey
olduğunu düşünüyordum. Çünkü bu durum alışık olduğum bir hal değildi. Gözlerden
anladığım düşünceyi dilleriyle anlatamayan insanlar vardı. Gözleri okumak çoğu
zaman acı veriyordu. Ama bu doğru duyguyu ele veren en güzel yöntemdi. Bu
dördüncü devre saat 11:03. Bu sonsuzluğun umuda yakın olduğu bir an olabilir.
Duyguların duygusuzluğa itildiği sahte bir gündü. Saçma belki ama gerçeği
andırmıyor diyemem. Bu sonuçlar çerçevesinde iyiliğe açılan kapı her
zamankinden daha açıktı. Yorulmuş olmamın verdiği durgunlukla etrafa bakıyor,
inceliyordum. Ama görmek istediğim kişi karşıma çıkmıyordu. Sürekli bakıyor ama
bir türlü göremiyordum. Belki de o da bana bakıyordur. Aynı çölün ortasında
birbirimizi arıyorduk sanki. Varlığının tiryakisi yokluğunun delisiydim ve hala
daha öyleyim. Bir bildiğim olduğu zaman paylaşmam gerekiyormuş. Böyle
hissediyorum. Yoksa o şey içimde virüs gibi büyüyor. Bu bende dert olmamalı.
Tek korktuğum şey olan ‘’yalan’’ ihtimal olarak bile çıkmamalı karşıma. Uzak
duramam ki alışkanlığımdan. ‘’Sensizlik’’ denilen şeydi işte bu. Binlerce
kişinin arasında yalnız bırakır beni. Şikayet ederim şu kederimden. Solarsa
açamaz yapraklarım. Bu halde kuruyorum ben. Yüzüm yüzüne bakmazsa aklımı
fikrimi yalan bürür. Bir hayra alamet durumlar varken zoru seçmek fazlasıyla
saçmaydı. Solmakta olan bu asil çiçeğe can vermekti doğru olan. Arayıp gerçeği
bulmak her zaman içimde olan kuvvet dolu duyguyu, ümidi ortaya çıkarıyordu.
Yoksa sevene bırak denilir mi hiç? Darbe yiyen insan vazgeçmemeli. Kıyamete
kadar yanında olmalı. Kimi istersek onu buluruz yanımızda, nefret veya öfke.
Bunları hiçbir zaman istemedim. Gidecek olsam bir an bile düşünmeden bunu
yapabilirdim. Ama ben kalmak, kalbimin sesini duymak taraftarıydım. Çünkü
korkak olmak benim karakterimde yoktu. Ben gitsem o gün yüzün çıkmaz aklımdan,
ben gitsem anılar göz kırpar kapı aralığından. Bunlar bana hayatı dar eder.
Ancak kalırsam bunlara yenilerini ekleyebilirim. Kahverengi gözlerindeki
masmavi denizleri benden başkası görmemeli. Renklerine bakmam, bakışındır beni
etkileyen şey. En çok da o zaman sevinç dolar gözlerime. Mutlu olurum şenlik
havasında. Sebebi nedir sende gördüğüm bu güzelliğin? Bu canıma can katan
hissiyat, bunlardır ki hayatımı renklendiren. Ağzından çıkan güzel sözlere
kölen olurum kölen. Bir çift lafına boyun eğer gözlerim. Gülüşlerinde saklı
papatya bahçeleri. Her zerrende umudu buluyor benliğim. Anılardan geriye kalan
gülüşlerin bile sadakatin habercisi. Böyle şen kalmalıyız. İkimizin ortak
yönüdür gülüşlerimiz. Solmasın çiçeğimiz!
BİR DELİNİN NOTLARI 3 — 08.04.2018 Pazar 12.45
Merhaba sevgili ortağım. Sorgulamam gereken duyguları bir kenara bırakıp
hakikatin sadece mantık ile gerçekleştiğini fark etmemin üzerinden kısa bir
süre geçti. Sıradan geçen günlerin
ardından hayatıma bazı heyecanlar eşlik etti. Uzun bir sürenin ardından güzel
şeylerin yaşandığına tanık oldum. Bu değişim etkisinde kaldığım olayların en
güzel şekilde hayatıma lanse edilmesiydi. Olumsuz şeyler yaşanmadı diyemem
fakat artık bazı şeyleri görmezden gelmeyi öğrendiğim aşikar.
Farkındalık yaratmak gibi bir isteğim hiç olmadı. Amma ve lakin farklı olmaya
çalışan insanların kendi çaresizliğinde kaybolduğunu gördüm. Boşa çaba
göstermenin ifade ettiği derin boşluk bu insanlara zevk veriyor, vakitlerini
katletmesine olanak tanıyordu. Tanık olduğum bu kötü durum karşısında elimden
geldiğince açıklamalarda bulunuyor, tüm içtenliğimle doğruyu aktarmaya
odaklanıyordum. Bazen bunun adı cahillik veya daha genel adıyla cehalet bazen
de bağnazlık olarak adlandırılıyordu kör kişiler tarafından. Onlar bu genel
yargılara varan düşüncesinde sabit kişilerdi. Kör bakardı gözleri ve yolları
bozuktu besbelli. Lakin değişimin ilk evrelerinde onlara vurulan her şiddetli
darbe sonucu tahmin edilemeyecek bir sonsuzluğa neden olabilirdi. Bu
isteyeceğim en son şey olabilirdi. İfade gücünün başardığı işler sağlam
duvarlar örebilirdi. Ancak bu hissiyatın derinliğinde oluşan geçmişin izlerini
yok etmekten başka yolun olmadığını belli ediyordu. Hatırlanılan her geçmiş yaşantı
kuralı geleceğe olan inançları en az seviyeye indirmeye yetecek erdeme sahipti.
Hatra gelen her geçmiş görüntü insanlar üzerinde çoğunlukla negatif etkilere
yol açıyordu. Sevilen her geçmişin izi geleceğin katili olma potansiyeli
taşıyordu. Kabullenmek doğru verilen bilgiler ışığında mümkün kılınabilinirdi.
Yüz yüze konuşulan konularda saygı en ön planda tutulmalıydı. Edep ile yapılan
her tartışma elbet güzellik doğrultusunda sonuç verecektir. Sonuçlar ne olursa
olsun sevginin önüne geçemez. Çünkü bilinmeyen korkunçtur. Bilinen şey de
korkunç olabilir. Önemli olan kendi nefretine tuzak kurmaktan önce sevginin
önünde boyun eğmek. Sadece olmanız gereken biri olmanı/olmanızı istiyorum…
BİR DELİNİN NOTLARI 4— 16.04.2018 Pazartesi 00:00
Selamlar ortağım. İncelemelerde bulunduğum her geçen gün yenisi ekleniyor. Gökkuşağına sahip olduklarını söyleyen insanların çoğu aynı renk. Kişiliklere tarafından kabul edilmesini söyleyen tüm insanlar sabit fikirli olmaktan vazgeçmiyor, tabir-i caizse esir düşüyordu. Kişiliğin temelinin değişemeyeceği söylenebilir fakat gelişimin olmayacağı kabul edilemez. Basit olarak düşünüldüğünde insan güdülerine yenik düşen bir canavar olarak düşünülebilir. Fakat irade tarafından köleleştirilen bu garip canlı bir damla üzüntüsüne bin tutam umut ekleyemezse yaşamdan sadece başkalarının izin verdiği kadar zevk alabilir. Artık dönmeli devran, kazanan olmamalı şeytan. Her duruma ayak uyduranlar olarak biz adım geceye bir adım güneşe yürüyoruz. Ama öyle insanlar var ki yalnızca geceye yürüyüp, gereksiz ayazda üşürler. elleri, yüzleri kan toplayan bu insanlar, negatif hayatın gölgesinde hayat mücadelesi veriyor. Öyle kötü fotoğraflaştırılmış anıları var ki, yırtsan olmaz yaksan iz kalır. Var olan çokluğun genelde hain bir tokluğun mümessili olması ayırt edici bir özellik olmuştu. Oysa tek ''sahipliğimiz bilmem bilmem kaç gram et ve içine sığınan kemik. Onu da toprak alır. Elde var ölüm, hüzünlü son bölüm.'' demiş yazar. Yaşanılan tüm bunların ötesinde, her şeye ve her duruma rağmen yaşanılmaya değer o kadar çok güzellik var ki; kör gözlerde kaybolmayı hak etmeyen... Farkına varıldığı zaman geç olmaması gereken durumlar zaman geçtikçe içinde kalan ukdeler haline geliyor. Sonuç olarak sadece kötü durumlardan ders alan bu aciz insanlar, hayatının büyük bir kısmını kendini kandırmaya çalışarak geçiriyorlar. Oysa derin hissiyattaki derin kişiler sevdiklerinin gözlerinde nice güneşlerin tutulduğuna şahit olurlar. İncelemeyi bilen herkes için bu böyledir. Sevgi dillerini öğrenmek, bilgisini edebiyle paylaşmak her insanın yapabileceği bir iş değildir. Bunu başarabilen insan kendini kurtarabilen insandır. Mevcut duruma dur demenin sonuçları önceden tespit edilip o yönde atılımlar yapılmalıdır. Bu yolda ileriyi görme isteği eyleme geçen her insanın ortak özelliğidir. Sorsalar hepsi planlıdır. Fakat bardağın boş tarafını es geçmemek her zaman fayda sağlayacaktır. İnsan üstü bir çaba istemiyorum/istemiyoruz. Yalnızca olmanız gereken biri olanı/olmanızı istiyorum. Bu yapılması imkansız bir şey değil. Bu gergin değişim/gelişim sürecinde her türlü anlayış ve hoşgörü ferdim tarafından sağlanacaktır. Yeter ki adım atmaya cesaret edin. Tabuları yıkmak kafalarda büyüyen koca dağlar haline gelmemelidir. Bir kaç küçük destekle hallolabilir. Anlayacak vakit kalmayabilir, hızlı geçer zaman. Bir zaman gülmeyecek sandığınız insanlar yaşama dört kolla tutunurken arkasından bakmak değildir ders almak. Kalk ayağa dik dur, eğilme! Çıkışın olmadığı yerde destek almaktan çekinme/çekinmeyin. Bu bir erdem olacaktır mantığın hüküm sürdüğü yerde. İyi olmak isteyenin, gönlünde kibir olmaz. Fırtınaya gebe olan vücutlar sağlam vücutlara omuz vermelidir. Bunun haricinde gözlerle de iletişim kurmak makbul kılınabilir. inanmak isteyene el veriyorum/veriyoruz her zaman. Uzak durma/durmayın erdemin tohumlarından.
Yorumlar
Yorum Gönder
Lütfen saygılı bir şekilde yorum yapın, moralim bozulabilir yoksa