Yargılar Arasında Kendini Aramak
Hayattan herkesin çıkardığı derslerin farklı olduğunu anladığım yaşlardayım. Aynı kitabı okuyan insanların hayal dünyalarında farklı ortamların canlandığı örneğine benziyor bu.
Bazı çevrelerde insanlar, kendi
tecrübelerini topluma veya bir nesle dayatıp tek yok kendilerinin zamanında
ilerlediği yol olduğuna iddia ediyorlar. Ne kadar anlatmaya çalışsan da bir
türlü anlatılamıyor. Aslında çoğu zaman bu çaba da boşuna. Kalabalıkların içerisinde
kaybolmuş ve tekil dünyasını keşfedemeyen insanlar bunlar.
Hikâye tam olarak ne zaman başlıyor? Bu soruya
cevap ararken tüketiyoruz ömrümüzü. Hayallerimizin peşinden gittiğimiz zamanlar
başarısızlıkların bedellerini gerçekten çok ağır ödüyoruz ve hikâyeyi anlatmaya
fırsatımız olmadan yargılayanlar ortaya çıkmaya başlıyor. Çünkü bu lanet toplum
böyledir. Genel olmayanı yargılamaya aşırı derecede meyillidir. Bu sebepten
toplumdan ve popülariteden uzaklaştıkça kendini buluyor insan. Bu durumda çok
az insan kendini bulacak duruma getiriyor kendini. Geriye kalanlar silinip
gidiyor. Böyle olsun istemezdim.
Sokakta kendi halinde oynayan çocuklar gibi
dünyaya karşı farkındalık sahibi olmak istemezdim. Saf ve kaostan uzakta bir âlemde
kendim olmak isterdim. Dinlenemeyen bir vücutta zihnimi ayakta tutmaktan çok
yoruluyorum. Bu fiziksel yorgunluğun çok üstünde bir noktada. Gerçek bir acı. Tarifi
zor bir durum.
Fakat bu durumlara rağmen durmak veya
teslim olmak gibi bir seçeneğimiz yok. Mecbur olduğumuz sorumluluklara ve bize
güvenen insanlara karşı müşkül duruma girmek seçenek dahi değil. Mücadele tüm
acılara rağmen devam ediyor. Bu bir iç dökme seansıydı.
Yorumlar
Yorum Gönder
Lütfen saygılı bir şekilde yorum yapın, moralim bozulabilir yoksa